VEFAT HABERLERİZİYARETÇİ DEFTERİKÜNYEİLETİŞİM
   

BOLU YENİ DEPREMLERE GEBE

14 Aralık 2020

.....................................

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu, yaptığı basın açıklamasında ilimiz Bolu’nun fay zonları üzerinde olduğuna dikkat çekti. Jeoloji Mühendisleri Odası açıklamasında ülkemizdeki yerleşimlerin depreme karşı korunması adına mücadele edeceklerini bildirdi. Açıklamada, "Yaptığımız tespitlere göre şu anda 18 kent, 80’ni aşkın ilçe ve 502 köydeki 100 bin’in üzerinde bina, 600 bin’den fazla insanımız ‘yüzey faylanması tehlike zonu’ üzerinde yaşamaktadır" denildi.

Kamuoyunda Fay Yasasına ilişkin tartışmalar devam ederken TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu tarafından bir basın açıklaması yapıldı. Fay Yasasına ilişkin yapılan değerlendirme açıklamasında ilimiz Bolu’nun fay zonları üzerinde olduğuna dikkat çekildi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Günümüzde tüm dünyada afet ve afet yönetimi, ister doğa, isterse de insan etkilerinden kaynaklı olsun, bütün tehlike kaynaklarının yasal mevzuat içinde tanımlanması ve bu tehlike kaynaklarının yaratacağı risklerin öngörülerek azaltılması ve risklere yönelik önlemlerin afetler öncesinde alınması prensibine dayanmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında deprem hasarı sarsıntı etkisinin yanı sıra, bu etki ile tetiklenen sıvılaşma, heyelan, kaya düşmesi gibi zemin davranışları, tsunami ve diri fay boyunca oluşan hareketin yer yüzeyinde düşeyde ve/veya yatayda meydana getirdiği kırık, yer değiştirme, kayma, sıkışma, çökme gibi deformasyonları kapsar.

‘Yüzey Faylanması Tehlike Kuşağı’

Bu deformasyon alanı ‘Yüzey Faylanması Tehlike Kuşağı’ olarak tanımlanır. Yüzey faylanması tehlike kuşağı içinde yer alan yapılar, hem fayın hareket mekanizmasına bağlı olarak (fay türüne bağlı) düşeyde veya yatayda meydana gelen deformasyonlardan, hem de sarsıntı etkisi ile yıkıma uğrarken, faydan uzak mesafede yer alan yapılar ise sarsıntı etkisi ile yıkılmaktadır. Bu nedenle gelecekte yüzey kırılmasıyla sonuçlanabilecek ve üzerindeki tüm yapılarda yoğun hasar yaratabilecek yüzey faylanması tehlikesine karşı geçerliği kanıtlanmış bilimsel kurallara dayanan değerlendirmelerin yapılması ve risk azaltıcı önlemlerin önceden alınması gereklidir. Yüzey faylanması ülke depremselliğinin bir parçasıdır, depremin yarattığı tüm tehlike kaynaklarına karşı bütünsel bir bakış açısıyla mücadele edilebilir. Bu bakış açısının her zaman en büyük savunucusu, doğaldır ki deprem araştırmaları mesleki derinliğinin bir parçası olan Jeoloji Mühendisliği ve onun meslek örgütü Jeoloji Mühendisleri Odasıdır.

" 600 binden fazla insan tehlike zonu üzerinde"

‘Fay yasası’ olarak bilinen teklifin temel hedefi, yüzeyde görülen ve aktif olan fayların her iki tarafına oluşturulacak ‘sakınım bandı içinde’ kalan alanda bina ve bina türü yapılaşmaya sınırlama getirilerek yerleşim yerlerindeki afet riskinin, can ve mal kaybının azaltılarak afetlere karşı dayanıklılığın artırılması sürecine katkı vermektir. Odamızın yaptığı tespitlere göre şu anda 18 kent, 80’ni aşkın ilçe ve 502 köydeki 100 bin’in üzerinde bina, 600 bin’den fazla insanımız ‘yüzey faylanması tehlike zonu’ üzerinde yaşamaktadır. Gerçeği sessiz kalmayarak dile getiren Odamızın önerisine karşı çıkarak, fay zonları ile heyelanlı alanlar, çığ ve kaya düşme tehlikesi bulunan alanlar veya taşkın alanları gibi riskli alanlarda yaşamanın güvenli olduğunu söylemek, bunca can kaybına rağmen bu alanlarda yapılaşmayı önermek mi kamu yararınadır?

“20 YILDIR SÜREGELEN KEYFİ UYGULAMALAR VE ÇÖZÜM BEKLEYEN BİR SORUN GİDERİLECEKTİR”

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı başta olmak üzere ilgili Bakanlıkların bu konuda günümüze kadar yaptıkları düzenlemeler, toplumun ihtiyaçlarını afet risklerini önceleyen, zarar azaltıcı bir bakış açısı ile karşılamak yerine, imar, afet, planlama, yapı üretim ve denetim, kentsel dönüşüm, çevre, orman, tabiat varlıklarını koruma gibi kanunlarda yaptıkları değişiklikler kentlerimizi doğa kaynaklı afetlere karşı korumasız bırakmış, her depremde veya taşkında daha fazla insanımızı kaybeder hale getirmiştir. Konuya ‘Fay Yasası’ önerisi açısından bakılacak olursa, Ülkemizde bugüne kadar kentsel yerleşim alanlarında gerçekleştirilecek mekânsal planlama süreçleriyle yüzey faylanması olgusunu ilişkilendiren ne bir fay yasası ne buna ilişkin bir yönetmelik ne de tek bir tebliğ bulunmaktadır. Bu nedenle 2004 yılında toplanan ve TMMOB bağlı çok sayıda Odanın da katıldığı Deprem Şurasının temel önerilerinden biri diri faylar konusunda araştırma ve mevzuatının oluşturulması olmuştur. Bilhassa 1999 depremlerinden bu yana bilinen diri faylar üzerindeki yerler Çevre Şehircilik Bakanlığı tarafından herhangi bir yasa ve yönetmeliğe ya da bilimsel kritere dayanılmaksızın ‘Önlemli Alan’ İlan edilmekte ve yerleşime kapatılmaktadır. Önerilen Fay Yasası ile bu uygulamanın yasa ve yönetmelik çerçevesinde ve bilimsel kriterlere uyumu sağlanacak, 20 yıldır süregelen keyfi uygulamalar ve çözüm bekleyen bir sorun giderilecektir. Önerilen düzenleme ile belirli büyüklükte deprem üreten fayların tektonik deformasyon zonu da tehlike kaynağı olarak görülecek ve buna ilişkin düzenlemeler yapılarak ülke insanının uğrayacağı can kayıplar azaltılacaktır. Bu nedenle de buna ilişkin yeni bir yasal değişikliğin yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Aktif fay zonlarının üstü, dere yatakları, taşkın, heyelan, çığ ve kaya düşmesi tehlikesi alan sınırları içinde kalan yapıların, halk mağdur edilmeden kamusal bir anlayışla kentsel dönüşüme tabi tutulması ve barınma ihtiyaçlarının devlet tarafından karşılanması gerektiği özellikle vurgulanmıştır. Önerimizin bir parçası olan bu ifadelerin; ‘sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini üretmenin bir yana bırakıldığı’, ‘uygulamaların ranta ve istismara dönüşmesine hizmet edeceği’ şeklindeki yaklaşımlar da açıklanmaya muhtaç, yersiz değerlendirmelerdir. Belirttiğimiz riskli alanlarda yaşamanın kaçınılmaz sonucunu görmezden gelip, istismara yol açabileceği varsayımıyla bu olumsuzluğa kayıtsız kalamayarak, tehlikeyi vurgulayıp çözüm önerisini de getirmenin görev ve sorumluluğumuz olduğunu düşünüyoruz.

“SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE İLİŞKİN DÜZENLEMELER GERÇEKLEŞTİRİLMEMİŞTİR”

Bir diğer tartışma konusu da kısaca ‘Fay Yasası’ olarak nitelenen teklifin bir parçasını oluşturan 4708 sayılı Yapı Denetimi Kanunu’na ilişkin değişiklik önerimizdir. Bu öneri binaların oturduğu zeminler için yapılacak jeolojik araştırmaların ‘yerinde denetimi esas alacak şekilde kontrol ve denetim hizmetlerinin yürütülmesine sağlamak amacıyla geliştirilmiş olan bu öneri; bina ve bina türü yapıların etüt ve proje süreçlerinden başlayarak arazide, sondaj çalışmalarının başladığı süreçten, bina yapım aşamasına kadar ‘denetim süreçlerinin kağıt üzerinde değil, fiili olarak yerinde denetimi esas alacak şekilde işletilmesi ve bu eksikliğin giderilmesi amacıyla getirilmiştir. 2020 yılı Ocak ayından bu yana ülkemizde yaşanan depremler, sel ve taşkınlar, heyelan ve çığ düşmesi sonucunda 240 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, 3000’e yakın insanımız yaralanmış, 80.000’e yakın konut, işyeri vb bina bölümleri yıkılmış veya hasar görmüş, 20 milyar lira maddi kayıp oluşmuştur. Yaşanan yıkım ve can kayıplarının temel nedenlerinden birinin kamusal denetimden uzak bir anlayışla düzenlenen yapı denetim sistemi olması bilinmesine rağmen 11.12.2020 tarihinde çıkarılan ‘Yapı Denetim Uygulama Yönetmeliği’nde dahi sorunların çözümüne ilişkin düzenlemeler gerçekleştirilmemiştir. Bu yönetmelik değişikliğinin birkaç yapı denetim şirketine yarar sağlamanın dışında, ne İzmir-Bayraklı’da bataklık alana, ne Elazığ’da dere alüvyonları üzerine inşa edilen ve yıkılan binaların zemin etütlerinin denetimine, ne de 2020 yılı başından bu yana afetlerde 240 vatandaşımızın yaşamını yitirmesine neden olan olguların çözümüne ilişkin tek bir madde içermediği görülmektedir.

“MÜCADELEMİZE DEVAM EDECEĞİZ”

Bilinmesini isteriz ki; ‘Fay Yasası’ olarak adlandırılan teklif ‘yüzey faylanması tehlikesi oluşturabilecek aktif fay zonlarının (sakınım bandı içindeki alanların), heyelanlı alanlar, dere yatakları, taşkın alanları, çığ riski bulunan alanlar gibi doğa kaynaklı ‘tehlike kaynakları’ olarak değerlendirilerek ulusal afet hukukunda tanımlı hale gelmesi ve bu alanlar üzerinde bina ve bina türü yapılaşmanın sınırlandırılması ve bu sürecin imar ve yapı denetim süreçleriyle uyumlu bir şekilde yürütülmesini hedefler. Bu bakış açısı ülke depremselliğinin tüm boyutlarıyla ve doğru bir şekilde kavranmasının bir sonucu olup herhangi bir kurum veya kuruluşa deprem risk azaltma sürecindeki diğer görev ve sorumluluklarını bir kenara bırakma/bıraktırma amacını taşımaz, rant politikalarının bir aracı olamaz veya böylesi bir amaca hizmet etmez; zaten etmesine de Odamız izin vermez. Dün olduğu gibi bugün ve gelecekte depremlere karşı gerekli koruma önlemleri alınarak ülkemiz yerleşimlerinin gelecekteki deprem risklerinden korunması ve ortaya çıkacak zararların azaltılması için mesleki derinliğimizin, bilimin ve kamu yararının yanı sıra TMMOB’nin ilkeleri ve dayanışma ruhu ile mücadelemize devam edeceğiz.”

2 yorum yapılmış
  • RabiaGler
    14 Aralık 2020 • 14:17
    Yapılan evleri de incelesinler sonra insanlar ölüyor ona göre detbir alınsın
  • Gerekli
    14 Aralık 2020 • 22:48
    (Gerekli)
     Yorum yazın
Sayfada yer alan yorumlar kişiye ait görüşlerdir. Yapılan yorumlardan sitemiz hiçbir şekilde sorumlu değildir.
Web Hosting - Domain
EN ÇOK OKUNANLAR
VİDEO HABERLER
İzzet Baysal Caddesi Güler 2 İşhanı Kat 1 No-41 BOLU   Tel: 0532 709 63 26
© 2011 Tüm hakkı saklıdır. İçerik ve görseller "Telif Hakları Kanunu" ile korunmaktadır.